6 Haziran 2014 Cuma

ALİ NAİLİ ERDEM (Maarif Bakanı) ::: "İNSAN"

"Sen Tanrısın!.." İNSAN...
Şair-Yazar, Maarif Bakanı: Ali Naili ERDEM
Düşünce adamı, eski Sanayi ve Milli Eğitim Bakanı yazar "ALİ NAİLİ ERDEM"in geçen hafta içinde AHMET YESEVİ VAKFI’nda yaptığı “İNSAN” konulu sunumunu değerli okurlarımıza aynen sunuyoruz.
İNSAN
Ali Naili Erdem
Size anlatacaklarım asırlardır konuşulan ve yine asırlarca konuşulacak olan İNSAN konusudur. İnsan evrenin en karışık meselesidir. Ben sizlere mini minnacık bir damla sunacağım.  Aleksi Carrey  “İnsan ki o meçhul"  diyor. İslam “insan ki o mesul” diyor. Bilim hem bu meçhulü ve hem de evrenin  yaradılışını çözememiştir.
Yorumlar var. Efsaneler var. Bizler baştaki meçhulle, sondaki bilinmezin arasındayız. İlk atamız dünyaya nereden geldi bilen yok.
Hint efsanesine göre önce karanlık ve sessizlik vardı. Tanrı karanlığı ve sessizliği sevmedi, ışık ve ses sadır oldu. Bu ses ne ısırgan otu gibi vücudu dalayan, ne sülük gibi hoşgörüyü emip yok eden ne balyoz gibi beyine inen ve ne de gönlü kırıp döken bir sesti.. Herkesin bir sıcak, bir dost sese gereksinimi  olması nedeniyle O ses Sevgi doluydu. Muhabbet  doluydu. Dostluk doluydu. Merhamet ve şefkat  doluydu. O ses iyiliğin, güzelliğin ve mutlak  hakikatin peşinde olan sesti. Yaradan bunlarla mutlu oldu. Ve evren gerçekleşti.
Bilim adamları büyük patlamanın sonunda evrenin yaratıldığını deneyle ispatlamak için İsviçre de bir müthiş deneyi gerçekleştirdiler. Ve TANRI PARÇACIGINI bulduk dediler. Deney Avrupa Nükleer merkezi CERN de yapıldı. Deney yapılan salonların bütün duvarlarında "Nereden geldik: Nereye gidiyoruz" yazılıdır. Bizde devlet olarak bu çalışmaların içindeydik. Ancak son zamanlarda çıktık.
Neden çıktığımızı anlamak mümkün değil. Tasavvuf, Tanrı görünmek istedi ve kendi güzelliklerini sergileyerek o güzelliklerin içinde kendini seyretti yorumunu getiriyor. Yani tüm kainat insanın içinde insanda o kainatın içindedir. Kısaca bütün evren onun yansımasıdır.
Nur ve Evrendir. Adem evrenin kendisidir. Yani görülmeyenin görünür halidir. Eşref Rumi Hazretleri "Biz evreni aşk ve dostluk üzerine yarattık" buyuruyor. Aşk ve dostluk sözcükleri sonsuz hazineleri bünyelerinde taşıyan efsunlu sözcüklerdir ilahi bir sarhoşluk olan aşkta secde edenle, secde edilen tevhit olur. Ve sonsuzluk ancak aşkla kazanılır. Bu sebepledir ki ibadetlerin en güzeli aşktır.
Nurettin Topçu hoca "Aşk, varlığı var kılan iksirdir." diyor. Mevlana "aşk olmasa dünya donar. Âşık ol ki canlı kalasın" anlayışını yaşam felsefesi yapmıştır.
Bir adım daha ileriye atarsak orada Mecnun'un Leyla'nın sokağından gelen köpeği kucaklayıp
yüzünü gözünü öptüğünü görürüz. Aşktan ve sevgiden yoksun olanlar bir müddet toprağın üzerinde bağrışırlar, tepinirler, dövüşürler ve boğuşurlar ta ki toprağın altına girinceye
kadar. Orada yok olup giderler.
Her iki dünyayı yaşanır kılan aşk, sevgi ve dostluktur. Bunu bilenler insaniyetin, insanlığın
merdivenlerinden yukarılara yükselirler. Bilmeyenlerse böceksi yaşamlarını noktalarlar.
Goethe "Kinleri ancak sevgiyle yeneriz" diyor. Sevmek gerçek yaşayıştır. Sevgisi olmayan
hakikate ulaşamaz. Cennet, cehennem sözcüklerindeki cehennem sevgisizliğin adıdır.
Sevgi insanların birbirlerinin yüzüne bakmaları değildir. Birlikte ayni yöne bakmalarıdır. Unutmayalım ki sevgi yüzlerin ve gönüllerin pasını siler. Doğrusu çocuğuna inanç ve sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar Dünyamızın ilk ve en gaddar zalimleridirler.
Ancak ne yazıktır ki uygarlığın bu noktasında insanlar hala silahların yerine sevgiyi koymamıştır.
Anlaşılan o ki silahların peşinde koşanlar sultanlığı bırakıp hizmetkârlığın peşinde koşanlardır. Dostluğa gelince, dostluk ruhun derinliklerinden gelen bir özveri ve bir sevgi kaynağıdır. Dünyamızda ender olarak rastlanır. Hazreti Yusuf'a kardeşleri bile dost olmamıştır.
Kalenderoğlu "Gün akşamlıdır. Çıkası bir can için kişi dostunu ele vermez" der.
Ozan Aşık Veysel "Bir dost bulamadım / Benim sadık yarim kara topraktır." mısralarında sesini duyurmuştur. İmam-ı Cafer “Yüz dostun varsa doksan dokuzunu terk et. Biri ile de sık görüşme" derken Epikür "Dostluktan daha büyük zenginlik yoktur" demiştir.
Bir örnek vermek gerekirse: Ashabı kiram "Ya Muhammet size bu akşam suikast tertip ettiler sizi yatağınızda öldürecekler deyince Hazreti Ali Ya Muhammet müsaade et bu akşam yatağınızda ben yatayım "demiştir. Dostluk ve dost budur işte. Canı azizinizi aziz kıldığınız dostunuz için verebilmektir.
"Yirminci yüz yıla barış ve huzur yılı olarak baktık. Ve dedik ki on dokuzuncu yüz yılın o korkunç dünya savaşları ve ölümleri ve işkenceleri artık mazide kalmıştır. Olmadı Ve insanlar el ele verip mutluluk şarkılarını yine söyleyemediler.
Şimdi Dünyanın birçok yerinde insanlar bir kâbusu yaşar gibidirler. Oralarda hiç kimse sevgiden söz etmiyor. Herkes adeta bir kin kışkırtıcısı… Adeta ali kıran baş yaranlar dönemidir. Sükunetin, zeminlerinde varlıklarını sürdürenlerin, kavgasız, nizasız bir ortamı var edenlerin de başına gelmedin bela kalmıyor. Peki nedir İNSAN? Yüzlerce tarifi var. İslam "İnsan imandır" diye açıklıyor.
Hint kutsal kitapları Upanişatlar "Sen Tanrısın" diyor. TANRI…
Beyaziti Bestami "Bana şükürler olsun" demiştir. Yahya Kemal "Bir sır gibiyiz az çok ilah
olduğumuzdan" mısraındadır.
Kuantum bilimsel bir izahla "Birbiriyle sonsuz saniyede haberleşen ve etkileşen atomlardan
oluşmuş varlıktır" diyor insan için. "Her parça bütünden ayrı değildir. Parça bütünün bilgisini taşır. Parçanın başına gelen bütünün başına gelir. Ve evren yaratıldığından beri bir tek atom yok olmamıştır" diyor.
Hallacı Mansur "Beni gören, onu görür. Onu gören ikimizi birden görür" Ken'an Rifai Hazretleri "İnsan göklere yükselmek için yere gönderilmiş bir Tanrı parçasıdır "demiştir.
Nietzch "İnsan maymundur Tanrı olmaya yöneldi" diye- tanımlamıştır. O gün bugündür bir çok düşünür dünyamızdaki buhranları, sakatlıkları, felaketleri bu anlayışa bağlamaktadır. Tanrı'nın yerini insan alınca her yer bozuldu diyorlar.
Büyük sözlüklerde insan "iki elli, dik duran, konuşan akıl sahibi memeli "olarak tanımlanıyor.
Akıl sahibi olma düşünce yeteneğine sahip  olmaktır. Düşünme zahmetine katlanmayanların
malzemesi küfürdür. Ve eğer insan söylendiği gibi eşrefi mahlûk ise edebin zeminlerinde var olan kelimelerle konuşur: Devlet adamı argo konuşmaz. Çürümüş, kokuşmuş kelimelere itibar etmez. Malum sokakların havasından uzak utanma duygusu olan kelimelerle konuşur.
Böyle konuşmazsa ne olur diyebilirsiniz. Hemen söyleyeyim devlet onurunu kaybeder. Bu kaybediş para kaybetmeye benzemez. Onurunu kaybeden devlet ciddiye alınmaz.
Ogüst Kont insanı "Toplum prizmasının zirvesidir" diye noktalamış. Hangi zirve? Dünyanın birçok yerinde eşya bile değil. Demokrasinin olmadığı ülkelerde ise esamisi okunmaz. Mutfaktaki tuzluktan bile değersizdir.
Paskal "insan düşünen bir kamıştır." Bu noktada “Mevlana'yı hatırlamamak mümkün mü?” Duy şikâyet etmede her an bu ney" mısraıyla başlar Mesnevi.
Ney, yani kamış yani ruh ve mana dünyasının sesi... Yani düşünce ikliminin armonisi... Düşünce insanın haysiyetidir. Düşünceyi yasaklarsanız insan ya bir salyangozdur ya da bir tahta parçası. Düşüncenin yasaklanması demek mezarlıklardan gelecek sesi beklemektir. Mezarlıklar ise ses vermez. Ve eğer düşünce bir dikenli taç haline gelmişse korku imparatorluğu insanların boğazına yapışır.
PYTHAGORAS "İnsan düşüncesini matematik düzene sokmağa çalışmıştır.
Kur'an "Düşünmüyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz." buyuruyor. Kur'anın 854 yerinde ilim kelimesi geçmektedir.
Dekart" düşünüyorum öyleyse varım" sözleriyle varlık sebebini düşünceye bağlamıştır. Bu anlayış geri kalmış ülkelerde düşünüyorum öyleyse varım olarak değil vurun olarak algılanmıştır. Ve vurdular, halende vuruyorlar.
Bu noktada var olmak nedir diye sorulduğunda düşünmek ve hareket etmektir diyebiliriz. Hareket etmek evrenin süre gelen niteliğidir. Nitekim kıtaları taşıyan plakalar yılda 15 santim hareket etmektedir. Yirmi bin yaşındaki Everes dağı yılda üç ila beş milimetre büyümektedir .
İslamda da, Hıristiyanlıkta da insan evrenin efendisidir. İnsan otuz elementten yaratılmıştır. Beynimiz ortalama on milyar sinir hücresinden yapılmıştır. Ancak bugün bile beynin tamamına girilememiştir. Demek ki Aleksi Carrey'in "İnsan ki o meçhul " saptaması devam ediyor.
Biologlara göre dünyamızda sekiz yüz bin ile dokuz yüz bin civarında hayvan türü yaşamaktadır. İnsan türü genel olarak Akdeniz ırkı, Asya ve Amerikan tipi, Habeş ve Malezya tipi ile Avustralya, Seylan tipi olarak dörde ayrılır.
Son bilimsel araştırmalar maymunun evrimleşerek insana dönüşmesinin mümkün olmadığını
kanıtlamıştır. İnsan insan olarak maymunda maymun olarak yaşamda yerini almıştır.
Bilim "KENDİLİĞİNDEN OLUŞ DÜNYAMIZDA YOKTUR "demiştir.
Öyleyse ilk insanın nereden ve nasıl dünyamızda yerini aldığı henüz bilinmemektedir. 
Efsaneler var...
Kur'an ENBIYA suresinde "Canlı olan her şeyi sudan yarattık" buyuruyor. Doğumumuzda su, ölümümüzde de yine su. Korkut Ata "Suya ecel gelmez" buyuruyor. Bizim kültürümüzde "Su gibi aziz olasın " vardır: Koka kola gibi, pepsi gibi aziz olasın deyişi yoktur. Hazreti Musa Sudan gelen manasındadır.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki insanın evrimleşmesi durmuş değildir. Ancak o kadar yavaş ki biz anlamıyoruz: Zira bizlerde evrimleşmenin içindeyiz.
Ve insan eskisiyle kıyaslanmayacak bir gelişme ve mutluluk ortamı içindedir. Buda gösteriyor ki evrimleşme uygarlığın, uygarlıkta evrimleşmenin yollarını açıyor.
İnsan "Güçler karmaşasıdır" diyen Hobbs bir çok düşünürü etkilemiştir. Bu karmaşa nedir diye irdelediğimizde insanın iç dünyasında merhamet. Şefkat, adalet bir kulvarda seyrederken diğer bir kulvarda menfaatler, tahakküm arzusu seyretmektedir. Demokrasisi oturmamış ülkelerde en önemli mesele hukuk ve yargıdır. Memur gibi çalışan insanlardan hâkim gibi karar vermelerini veya savcı gibi davranmalarını beklemek boşunadır.
Sir Thomas Browne "İnsan soylu bir hayvandır" açıklamasını yapmıştır ki bu sağlıklı bir
akılla vicdanlı bir gönlün birlikteliği demektir.
Kuranda tüm âlem insanda özetlenmiştir. Ve insanı halifesi olarak tanımlamıştır. Halife olmanın tek şartı da İLİM dir. Ve dinimiz ilmi. Allah'a inanmaktan önde tutar. Bu yüce anlayışın kabul edildiği dönemlerde İslam en büyük medeniyetleri var etmiştir.
Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu, iki günü birbirine eşit olana vah ne yazık ve ilim Çin dede olsa git onu bul diyen Peygamberler peygamberi Hazreti Muhammed’in “Taha suresinde ki “Rabbim ilmimi artır” yakarışını unuttuğumuz günden bu yana medeniyetlerin öncülüğünü başkalarına yaptırdık.
Mevlana yaradılışla ilgili olarak "Rüzgârı gizledin kaldırdığın tozu gösterdin" buyurmuştur.
Sokrat "Her şey insan içindir" derken Tekke şairi Şeyh Galip "Sen evrenin özüsün " ifadesinde bulunmuştur.
Anlaşılmaktadır ki insan, aklıyla, düşüncesiyle, gönlüyle evrende bütün canlılardan üstündür. Bu nedenle de Eşrefi mahlûktur. Filozof PLATON "İnsan hem en kutsal, ve hem de en kirli yaratıktır" demekten kendini alamamıştır. Doğrusu dünyamızda yaşananlara bakınca Platona hak vermemek mümkün değildir. Diri diri gömülenler, kıymık kıymık doğrananlar, eşi emseli olmayan zulümler, şeytanı baştan çıkartacak işkenceler hala varlıklarını sürdürüyorlar. Büyük düşünür Feyz-i Hindi bu konuda insana seslenerek "Gökten yücesin, topraktan bayağı, yokluk zulmeriyle bağlıysan toprak, ilahi nurun tecelligâhı isen arş'sın" diye haykırıyor. Yani diyor eğer içinde Tanrı'nın ışığı varsa sen Tanrıların soyundansın. Böyle değil de aksi haldeysen sen ancak bir gübresin, gübresin sen. Gübre hali sana yakışmıyor. Gübre olmaktan çık. Tanrı'nın ışığını içinde yaşat ve şahikalara yüksel. Senin yerin şahikaların olduğu yerdir. Unutma ki evren bir ham madde deposudur. Ona güzellik verecek olan sensin. Artık göbeğinin altıyla, kasıklarınla düşünmekten vazgeç. Tanrının ışığı olan fazileti içinde duy. Ve Tanrının halefi olduğunu da unutma.
Ne yazık ki unutuluyor. Oysa o mertebede olan insan için her yerde hak ve dost vardır. İster meyhane de olsun ister cami de olsun o hep hakkı ve dostu görür. Onun gördüğü dosttur, dost. Alain  "İnsanın vücudu İlahların mezarıdır" açıklaması ile insanı tanımlamıştır. Buna açıklık getirmek gerekirse söylemek istediği şey şudur: Sen ey insan sen beşer üstü varlıkların icmalisin. Yani sen sadece et ve kemik ve bir bağırsaktan ibaret değilsin: Sen bunları aşan yüceliktesin.  Mevlana "O, ben, ben oyum" yakarışındadır. Şuraya kadar yaptığım konuşmadan anlaşılmaktadır ki insan tek boyutlu bir varlık değildir. Bu nedenle de düşünürler farklı açıklamalarda bulunmuşlardır.
Gerçekte insan bir iştahlar ve ihtiraslar bütünüdür diyenlere göre insanın bir doyumsuzluğun içinde olduğu söylenir. Doğrudur. Bu konuda Şeyh Sadi Şirazi’yi dinliyoruz "Bu Dünya iki padişaha dardır. Ayni dünyada bir hasır on dervişe boldur." diyerek kanaat ehli ile muhterisin varacağı yeri göstermiştir.
Alman filozofu Kant "İnsan ahlak konusudur" demiştir. Yani insanlığın kalbi, gözü ve nuru
edeptir. Ve Allah'a giden yolların hepsi edeptir. Kant bu gerçekten hareket ederek "İnsan ahlak konusudur" demiştir. İnsan ekonomi konusudur dememiştir. Zira paranın dini imanı yoktur. Kıblesi de belli değildir. Paranın cemaatinin bir tek kaygısı vardır: Daha çok paraya sahip olmak. O paranın helaline haramına bakılmaz. Nereden gelirse gelsin. Yeter ki gelsin. Çünkü ona göre bankalar mabet, para mabuttur. Ve sonuçta mukaddesleri olmayanlar her türlü çukura rahatça inerler...
İslam orduları İran'ın hazinelerini ele geçirdiği zaman Hazreti Ömer. “Eyvah, eyvah bu para İslam'ı (Müslümanları) bozacak” diyerek gözyaşı dökmüştür.
Hazreti Peygamber ben güzel ahlakı tamamlamağa geldim buyuruyor. Doğru olmak, dürüst olmak ve İmam-ı Caferin deyişiyle Allahın nuru olan tevazu sahibi olmak, haramdan uzak yaşamak, yalana, hileye itibar etmemek, fitne ve fesadın zeminlerinde dolaşmamak ,adil olmak, hakşinas olmak, hoşgörülü olmak yani ALLAH'IN AHLAKIYLA TAHALLUK ediniz anlayışına sahip olmaktır, insandan istenen. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'nin "Bey Yalan söylemez: Devletin temelinde yalan olmaz ilkesi Osmanlı İmparatorluğu'nu 623 yıl yaşatmıştır.
"J.J.Rsso "Yaradan’ın elinden çıkan her şey güzeldir. İnsanın elinde yozlaşıyor" tespitini yapmış.
Mevlana "İnsan düşünceye sığmayacak kadar yücedir" anlayışını yaşama geçirmiştir.
Şeyn Edebali'nin Ertuğrul gaziye verdiği öğütte "Ey oğul insanı yaşat ki yaşayasın." denmiş olmasına rağmen yaşananlar farklıdır. Delfi’deki Tapınağın ön yüzünde 2500 sene önce
yazılmış "Kendini bil, kendini tanı "sözüne karşın kim tanıyabilmiştir ki… Daha kim bilir kaç bin sene geçecek ve insan üzerinde ki farklı görüşler devam edecek. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki bu kendini bil sözü düşünce sistemin temel taşıdır.  Sokrates kişi bilmediği için kötüdür. Kötülükten kurtulmanın da yolu bilgiye yönelmektir demiştir. Biz millet olarak acaba kendi insanımızı inşa edebildik mi? Nasıl edebilirdik ki her siyasi iktidar kendine göre bir modeli uygulamaya koydu. Oysa Cumhuriyetle birlikte "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür "nesillerin yetiştirilmesi benimsenmişti. Ve bu nesiller "Kökü mazide olan atinin" takipçileri olacaktı. Bu anlayıştır ki Yahya Kemale "Süleymaniye de Bayram Sabahı"nı yazdırmıştır.
"Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede... Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye de. Gördüm ön saf ta oturmuş nefer esvablı biri. Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri, ne kadar saf idi siması bu mümin neferin. Ulu mabette karıştım vatanın birliğine.  Çok şükür Tanrıyı gördüm bu saatlerde yaşayanlarla beraber bulunan ervahı" Bu şiirde sen, ben yok.
Bu şiirde yalakalık yok.
Bu şiirde öfke yok.
Ne var TEVHİT var.
Senin kültürün senin insanın var. Platon "En büyük iyi Tanrıca bir iş olan Adaleti gerçekleştirmektir." Silahsız bir bağımsızlık savaşını veren ve Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturan Gandi de bu konuda "Adalet Tanrının ismidir" buyurmuş. Bizim kültürümüzde adaletin olmadığı yerde cehennemin ateşi vardır anlayışı egemendir. Yıllar var ki düşünürler "Dünyamız nereye gidiyor "diyerek soruşturuyorlar. Bilinen o ki bir insanın insanlığı yoksa dini yoktur. Aklını kullanmazsa insanlığı yoktur. Avrupa maddeyi fethederken kendini yani insanı unuttu. Ve buhranlar sökün etti. Oysa her gün yeni evrensel yasalar çıkarılıyor. Kurumlar kuruluyor ama ne felaketler azalıyor ne insan elinden çıkan ölümler azalıyor. Bilim adamları insanın bugün içine düştüğü duruma bakıp "Sende kaybolacaksın: Sen de yok olacaksın: Tıpkı Dinozorlar gibi: Çünkü sen insanlığını unuttun. Sen teknolojiye teslim oldun: Oysa senin bir gönül dünyan, bir ruh dünyan vardı. Sen sevgi nedir aşk nedir bilirdin. Sen şimdi bunların olmadığı bir dünyada yaşıyorsun: Senin yaradılış sebebin bugün yaşadıkların değil. Sen insan  olmaktan vazgeçtin. Sen de dinozorlar gibi haritadan silineceksin sözlerini yineliyorlar.
Hal bu ki insan yaratılışın son şaheseridir. Ve bu şaheser ülkemizde en ucuz şeydir. Bilinen bir gerçektir ki uygarlık, insana verilen değerle ölçülür. İnsana değer veren ülkeler birinci ligde oynuyorlar. Vermeyenler devamlı küme düşmektedirler. Tanrının beğenisini kazanan insan Özgür ve uygar olan insandır.
Editör: Engin KÖKLÜÇINAR
(Tarih: 26-03-2014, 10:27:56 Güncelleme: 17-04-2014, 09:48:56)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder